Thursday, June 23, 2005

Bir Rüyaya Ağıt

Requiem for a Dream

Darren Aronofsky (2000)



Yaşanmayası, ibret alınası bir dünya...

Hayatımızı mahveden, bizi bağlayan esir eden herşey uyuşturucudur, illa da eroin olması gerekmez.

Bağımlılık kavramından nasibini almış anne, oğul, sevgili ve arkadaşın dörtgeninde bireylerin birbirleriyle ilişkileri ve adım adım çöküş hikayesi. Ve akıl almaz bir anlatma biçimi.

Günümüz insanının en büyük düşmanı uyuşturucudur. Aileler yıkan, ülkeleri perişan eden bir illet. Daha ne olduğunu anlamadan insanı esir eden, hayatını söküp alan bir illet. Bir savaşta karşınızda bir düşman bulunur, yoketme güdüsüyle çıkar ve meydanda tüm gücünüzle savaşırsınız. Peki ya düşman kendiniz iseniz ve savaşacağınız yer de bedeniniz olursa? O zaman ne yaparsınız...

Bazı şeylerden vazgeçilemez... Ailemiz, sevdiklerimiz, dostlarımız... Tartışmasız... Peki tüm bunları unutmanıza sevep olacak birşey olursa, sizi esir alıp geri kalan herşeyi, tüm değerleri unutturup sizi paramparça ederse ne yaparsınız. Uçurumdan düşerken kanat çırpabilirsiniz, ama bu uçmanıza yetecekmidir? Bir zamanlar gördüğünüz mutluluk tablosu ya aniden kaybolursa... Görmüş olduklarınız bir düş ise. Ya ayağınız aniden kayıverirse ve düşmeye başlarsanız... Tutunacak birşey olmaksızın... Gerçeklere doğru düşmeye... Kaçınılmaza...

Requiem for a Dream. Bir savaş filmi. Ama bu savaş herhangi biriyle değil, kendinizle, bedeninizle, tutkularınızla. Psikolojik bir savaj. Ve bu savaşı, kendi silahlarıyla oynarsanız kaybedeceksiniz. Ama oynamak zorundasınız.

Somut olarak kısaca: Harry (Jared Leto) bir eroin bağımlısı. İlk sahnede biraz daha mal alabilmek için annesinin televizyonunu çalıp satmaya götürüyor. Annesi Sarah (Ellen Burstyn) ona bağırıyor, ama asla kızmıyor. Çünkü 5 dakika sonra televizyonunu geri satın alabilecektir. Çünkü herşey yoluna girecektir. Olması gereken budur. Harry’nin en iyi arkadaşı Tyrone (Marlon Wayans) ve kızarkadaşı Marion (Jennifer Connelly) Harry'nin yaptıklarına katılan insanlar, ve ortak bir plan kurarlar: Uyuşturucu satarak köşeyi döneceklerdir! Bu sırada, Sarah'a garip bir telefon geliyor ve bir TV yarışmasına katılmaya hak kazandığı söyleniyor. Onun için bu ünlü olma, yalnızlıktan kurtulma, sevdiklerini herkesin önünde tanıtabilme fırsatıdır, çünkü yaşlıdır, kocasını kaybetmiştir ve çok yalnızdır. Ünlü olmak için televizyona çıktığında çok sevdiği kırmızı elbisesini giymelidir. Böylece herkesi etkileyebilecektir. Ama tek bir sorun vardır, kiloları... Ve bunlardan kurtulabilmek için çabalamaya başlar... Ve burada dört kahramanımızın! hikayesi... Başlıyor...

Uyuşturucu, her anlamda bizi kavrayan ve tuttuğu zaman bırakmayan bir illet. En hafifi sigaradan başlayarak tüm bağımlılık maddeleri, içkiler birer uyuşturucu. Aşırı gıda tüketmek de aynı şekilde... Aşırı TV izlemek de... Tutkulara esir olmak da... Çünkü bunlar gözünüzü kapayıp çevrenizi görmenizi engeller. Ve farkına dahi varamadan kaybolursunuz. İncinirsiniz yada incitirsiniz. Başladığınız yere dönmeye çalışırsınız. Ama...

Requiem for a Dream, görmeyi istemediklerinizi, görünce hoşlanmayacağımız şeyleri bir tokat gibi insan yüzüne indiren psikolojik bir yapım. Kimsenin kolay kolay hazmedemeyeceği bir yapım. Dört karakterin yaşadıklarını, 7. sanatı ifade eden sahnelerin beyazperdedeki yansımasını hazmetmemize fırsat tanımadan midemize indirten, ve müziklerini de acı sos olarak sunan bir yapım. Afiyet olsun....

Yaşamımızda mevsimler var ve her ilkbahar belki de yeni bir başlangıca vesile oluyor bir şekilde. Burada bir ilkbahar yok. Çünkü uyuşturucunun şakası yok...



Yapım Notları.........

*Film, Amerika'da Denetleme Kurulu tarafından NC-17 (17 yaşından küçükler izleyemez) ibaresi konuldu ve Aronofsky'den bazı bölümleri kesmesi istendi. Yönetmen, Artisian stüdyosunun da desteklemesiyle filmin etkisini azaltacağı için bunu kabul etmedi! Sonuçta film "Not Rated" ibaresiyle sınıflandırma dışı gösterime girdi.

(Böylece çoğu sinema salonunda oynatılmadı, bu da filmin ticari başarısını çok büyük ölçüde engellendi.)

*Yönetmen Aronofsky, başrol oyuncuları Leto ve Wayans'a bir ay boyunca şeker içeren yiyecek yememelerini ve seks yapmamalarını söyledi. Böylece çok istedikleri birşeye sahip olamamayı hissetmelerini istedi.

"Entertainment Weekly'de yayınlanan habere göre 15 kilo veren Jared Leto, çekimlerden sonra filmin etkisinden kurtulmak için Portekiz'de bir manastıra gitti ve saçlarını kazıttı.

*Jared Leto, Journal World ile yaptığı röportajda filmi izleyen insanların tepkilerini anlatıyor. "Cannes Film Festivali'nde filmin gösteriminde, bir kadın salondan çıktı ve kırmızı halının üzerine kustu. İşin garip olanı filmi çok beğenmişti. Toronto'daki Premiere'den çıkarken Aronofsky ile benim arkamda yürüyen bir adam merdivenlerde bayılarak kendinden geçti."'

*İlk filmi Pi'yi sadece 60.000 dolara çeken Darren Aronofsky, Requiem for a Dream'i ise yine kendi standartları için çok düşük bir fiyat olan 4.5 milyon dolara çekti.

*Filmin uyarlandığı romanın yazarı Hubert Selby "Filmi izlediğimde gözyaşlarımı tutamadım. İzleyenlerinde bu duygumu paylaşacaklarını sanıyorum. Bence bu gezegende yaşamış herkes bu hikayede kendilerinden birşey bulacak." dedi.

*Normal bir filmde 600-700 cut (geçiş) bulunur. Requiem for a Dream'de 2000'den fazla cut bulunmaktadır.

*Pi'de başrolü oynayan Sean Gullette'in burada psikolog rolünde kısa bir rolü var.

*Filmin uyarlandığı romanın yazarı Hubert Selby Jr., filmin sonunda gülen gardiyan olarak kısa süre görünüyor. (Selby bir anlamda kendi yarattığı karakterlere gülüyor.)

*Dikkat edilirse filmde kırmızı renk sadece Sara Goldfarb'ın giysisinde, saçında ve Harry'nin hayalinde kullanılıyor. Aronofsky bunu, rengin etkisini arttırmak için özellikle yaptığını söyledi.

*Aronofsky'nin annesi Charlotte, Sara Goldfarb'ın arkadaşlarından biri olarak, babası Abraham ise metroda gazete okuyan adam olarak kısa süre gözüküyor.

Wednesday, June 01, 2005

Kayıp Otobanda kaybolmak üzerine...

Lost Highway - David Lynch (1997)

(Dikkat, spoiler içermektedir)
(23.06.2005 tarihinde tekrar düzenlenmiştir)

Lost Highway (Kayıp Otoban) belki de David Lynch'in Eraserhead'tan sonra içine girilesi en zor en karmaşık filmi. Film, ıssız bir gecede namı diğer kayıp otobanda tam gaz yol alırken başlıyor ve aynı yerde noktayı koyuyor. Film müzikleri de öyle güzel seçilmiş ki film boyunca pek hiçbirşey anlaşılmasa da müzikle bütünleşen sahnelerin tadı mutlaka üzerimizde hoş bir etki yaratıyor :)

Dick Laurent'in ölüm haberiyle ilk ipucumuzu alıyoruz; peki bu adam kim veya arayan kimdi gibi soruları içimize atıp devam ediyoruz. Daha sonra pencereden bakınca birini kovalayan polis sireninin seslerini duyuyoruz, büyük ihtimalle Dick Laurent'in katilinin peşinde. Ve Madison ailesi. Birbirinden oldukça soğuk duran bir çift, nerdeyse hiç konuşma yok. Karanlık ve oldukça geren bunalım bir ortam. Bir soğukluk ama neden? Saksafon çalarak hayatını kazanan Fred özel hayatında karısını pek tatmin edemediyor bundan olsa gerek. Güzel karısı Renee de arada teselli etmesi de cabası :) Bu olay Fred açısından ister istemez bir eziklik yaratıyor.

Eşinin çok seven fakat bir türlü tatmin edemeyen (etmediğini düşünen) Fred, eşinin geçmişini sorguluyor ama bir türlü aradığı cevapları bulamıyor ve şüphelere düşüyor, kıskançlığının esiri oluyor. Karısından alamadığı cevaplara kafasında başka yanıtlar buluyor, hikayeler uyduruyor ve bu düşüncelerine yenik düşüyor.

İlerledikçe kimliği belirsiz birinden video kasetler gelmeye başlıyor. Video kasetlerde evin basit görüntülerini içeriyor, ama zaman geçtikçe gizemli kasetlerdeki çekimler evin içini de kapsamaya başlıyor. Ve en sonunda kanlar içinde ölmüş olan Renee'yi görüyoruz.

Lynch filmde oldukça sert bir geçiş yapıyor ve Fred'i, karısını öldürme suçuyla polislere ifade verirken görüyoruz. Karısını sevdiğini ve öldürmediğini iddia eden Fred suçunu kabul etmiyor. Herşeyi inkar ediyor. Ama korkunç başağrıları peşini bırakmıyor. Ne yaparsa yapsın bu ağrılardan kurtulamıyor ve hücredeki değişim sahnesi yaşanıyor ve film tekrar kırılıyor, bambaşka bir gidişat alıyor. Fred'in yerini Pete alıyor ve akıl almaz bir biçimde film başka bir seyire başlıyor.

Pete'in dünyasında Fred'in yaşadığı dünyaya tam ters bir dünya yaşanıyor. Genç ve güçlü bir genç, her istediği kadını elde edebilecek bir cesaretle karşımıza çıkıyor. Ve karşımıza Renee'nin yansıması Alice çıkıyor ve bambaşka bir öykü başlıyor... Ve ateşle oynayan Pete bir süre sonra çıkışı olmayan bir dünyaya giriyor....



*****Analizler*****

Filmin büyük kısmı hapishanede, Fred'in bilinçaltında ve rüyalarında geçiyor. Fred çok sevdiği karısını öldürmüş ama bozulan ruh sağlığı onun kötü anıları hatırlamasını engellemiş ve bilinç altına itmiştir. Çıldırmanın eşiğine gelmiştir ve tam bir paranoyak olmuştur. Karısını öldürdüğüne inanmamaktadır. Burada Fred psikolojik bir çöküşe uğruyor. Gerçek dünyayla kendi kurduğu hayal dünyası arasındaki dünyada kayboluyor ve olmak istediği farklı dünyalar yaratıyor.

Bunun kanıtı filmde evine polisler geldiğinde ve kendisine kamera kullanıp kullanmadığını sorduklarında geliyor. "Olayları oldukları gibi değil, hatırlamak istediğim gibi hatırlarım" demesini hatırlayın. Fred, gerçeklerden uzak fantastik bir dünya yaratıyor, çünkü olayları öyle hatırlamak istiyor. Karısını o öldürmemiştir çünkü hatırlamak istememektir. Karısının katili evlerine o kasetleri bırakan kişidir ona göre. Ama gerçekte karısını takip eden ve de bu kasetleri hazırlayan kendisi ama bunları bilmek istemiyor.

Filmde akıcılık aramak yerine ona kesitler halinde bakmak gerekir. İlk bölümde Fred Renee ile bir şekilde geçiniyor iken kıskançlık yüzünden aklına sürekli şüpheler giriyor, muhtemelen gerçekten yaşadığı şüpheler. Fred'in rüyasında, gerçek gerçekleri gizleyip suçu yüklediği rüyasında bir yansıma olan gizemli bir adam var. Muhtemelen gizemli adam Fred'in karısından şüphelenen, karısını takip eden yanının bir yansıması fakat Fred kendisini, onun karısının öldürdüğüne inanmadığı için suçu ona yüklüyor. Çünkü evine yatak odasına kadar girebiliyordiğini düşünüyor. Başka suçlu aramak yersizdir.

Örneğin karısı ile gittiği parti sahnesinde gizemli adam ona hem yanında hem de onun evinde olduğunu söylüyor. Çünkü olaylar Fred'in kafasındadır. İstediği anda istediği yerde olabilir. Hem partinde hem evinde olması bir bakıma sadece zihninde olması demek. Zaman ve mekan kaygısı yoktur.

Daha sonra kendisini iyice kaybedip herşeyi aklından silerek yepyeni bir dünya yaratıyor. Psikolojik çöküşün yepyeni bir evresi başlıyor. Aklında karısı ile birlikte olabileceği ve aşıklarını öldürmesinin sorun olmayacağı bir dünya yaratıyor. Ama bü dünyadaki tüm nesneler onun önceki yaşadıkları ile örülü olacaklardır. Ve ipuçları ona sürekli gerçeği hatırlatacaktır. Kendisini güçlü ve iktidarlı bir genç olarak tasarlıyor Fred ve Renee'nin yansıması olan Alice le tanışıyor. Normal yaşantısının tam zıttı olan şeyler yaşıyor (Jazz müzik çalması fakat Pete olarak Jazz'dan nefret etmesi gibi) ama bir süre sonra Alice'in peşinden karanlık ve dönülemeyecek bir dünyaya dalıyor. Ve Alice aslında Renee'nin yansıması olduğu için keşfettiği şeyler Renee'nin karanlık ve kötü geçmişini su yüzüne vuruyor. Ve bu noktada kıskançlık krizine giren Fred'in yapacağı tek birşey kalmıştır. Karısını ve aşıklarını öldürmek. Kurduğu fantasik dünyada Pete aracılığı ile Andy yi öldürüyor. (Gerçekte onu kendisi zaten öldürmüştür.) Onun evinde Alice ile Renee'nin yan yana olduğu fotoğrafı görüyor ile ve burada gerçek bir kez daha yaşadığı ilüzyon hatırlatılmaya çalışılıyor.

Arabanın önündeki sevişme sahnesinde Alice'in Pete'e "Bana asla sahip olamayacaksın" demesi ile acı gerçek son bir kez ortaya çıkıyor, çünkü bu bir hayal dünyasıdır ve bu da Pete'in sonu oluyor. Bundan sonra kulübede Gizemli adam ile karşılaşıyor. Ve gerçekleri öğreniyor. "Alice diye biri yok." "Alice nerede." "O Renee'dir."Sen kimsin" sorularıyla karşılaşan Fred fantazisindeki kontrolu kaybediyor. Kendinden kaçıyor. Karısını o kadar çok sevip kötü geçmişini bilinçaltında unutmaya çalışsa da gerçekler bir kez daha yüzüne vuruluyor. Bu rüya bitmelidir. Ve bitecektir.

Ve filmin gerçekten yaşanmış olaylardan örülü son evresi başlar. Otele gider. Dick Laurent'i alır. Karısına, önceden yaptıkları için onu cezalandırmak üzere çöle götürür ve gizemli adamın yanında öldürür. Ve gizemli adam kaybolur. Çünkü artık görevini yapmış ve olayı çözülmüştür. Kendisi olduğunu kabul etmiştir.

Andy'nin evinde araştırma yapan polislerin olduğu sahnede resimde sadece Renee gözükür bu da Pete ve Alice'in hayal ürünü olduğunu kanıtlar. Renee'nin yanında Andy ve Lauren vardır ki büyük ihtimalle bu resim Fred'in kimi öldüreceğini belirlemesine yardımcı olmuştur. Film boyunca Fred'in karısını öldürdüğünü görmüyoruz çünkü bunu hafızasından silmek istemektedir yani olayları istediği gibi hatırlamayı istemektedir. Ama bunu kasette görüyoruz çünkü hatırlanmak istemese de bu olmuştur.

Ve en sonunda evine gidip Dick Laurent'in öldüğünü söylemesi ile filmde zaman ve mekan kavramının olmadığı bir kez daha vurgulanmış oluyor. Dick Laurent'in ölmüş olduğu gerçeğini kendisine bir kez daha hatırlatıyor. Ve sonra kayıp otobanda sonu olmayan bir kovalamaca başlıyor.

Neden sinema yapıyorsunuz?

Bir gün David Lynch'e sorarlar; "Neden sinema yapıyorsunuz?" diye ve cevap verir,
- Sinema yapmayı seviyorum çünkü bambaşka bir dünyaya girmeyi seviyorum. Başka bir dünyada kaybolmayı seviyorum. Ve benim için filmler bu rüyayı sağlayan mekanlar oluyor...karanlıkta rüya görmenize izin veriyorlar. Bir filmin dünyasında kaybolmak ne muhteşem bir şeydir.


Orjinal Metin:
They asked David Lynch only one question: "Why do you make movies?", and he answered: "I like to make films because I like to go into another world. I like to get lost in another world. And film to me is a magical medium that makes you dream...allows you to dream in the dark. It's just a fantastic thing, to get lost inside the world of film."